top of page
Neden 'kırsal'?

Atılım Üniversitesi Mimarlık Bölümü lisans programı 2. sınıf mimari tasarım stüdyosunun 2020-2021 güz yarıyılındaki ana teması “Kırsalda yaşam, üretim, paylaşım ve eğitim” olarak belirlendi. Bu temanın arka planında, yakın zamanda yaşadığımız pandemi sürecinin tüm insanlığa hatırlattığı doğal yaşamla koparılan bağlar olduğu kadar, ülkemizin son yıllarda kaybettiği tarımsal üretim gücü, git gide büyüyen kentlerimizin daralan ve yok olan yeşil alanları ve beraberinde kentlerde yaşayan çoğunluğun giderek artan doğal yaşam arayışı da yatıyor. Doğa kendisinin esas kural koyucu olduğunu depremlerle, küresel ısınmayla ve son olarak yaygın bir bulaşıcı hastalıkla insanlığa anlatmaya devam ediyor. Bir yandan endüstrileşmenin gelişimiyle ivmelenen kentsel büyüme insanoğlunu yeni üretim kolları açmaya sevk ederken diğer yandan kapitalist üretim düzeni bireylerden sürekli daha fazla emek gücü ve zaman talep ediyor. Bu süreç, özellikle gelişmesini tamamlayamamış ülkelerde yaşamı, birey olmayı, özgürlüğü zora sokuyor. Zamanını ve emeğini özgürce kullanamadığını fark eden insanlar kentten uzaklaşmayı, hayat tercihlerine kendileri karar vermek üzere kırsalda yaşamayı ve kendine yetecek kadar üretebilmeyi düşünür hale geliyor.

Salgın süreci, Türkiye özelinde, kentlerimizde toprağa dokunabileceğimiz noktaların ne kadar kısıtlı olduğunu, mahallelerimizdeki parkların ne kadar dar, yetersiz, uzak ve erişilemez olduğunu, hatta balkonlarımızın dahi ne kadar dar olduğunu hatırlattı. Aslına bakılırsa, kentli üst sınıf, bu süreç öncesinde de kent dışındaki yarı-kentsel/kırsal alanlarda arsa ve ev satın alarak hafta sonu kaçamakları yapmaktaydı. Yakın zamana doğru, buna, görece ucuz maliyetli hobi bahçelerinde ferahlama arayan orta sınıf da eklendi.

Arsa rantının artmasıyla kent içinde barınamayan alt sınıf ise kendini birdenbire bulduğu apartman dairesinde, artık domatesini biberini bile yetiştirecek toprağının olmadığını, komşularıyla ancak dar apartman hollerinde veya taş zeminli parklarda görüşebildiğini fark etti. Ne var ki, bu sınıfın yeni nesil gençleri için kentlerdeki tüketim merkezlerinde onlara ayrılan hizmet sektöründe iş bulmak, kırsaldaki zor üretim şartlarına göğüs germekten daha yeğlenir hale gelmişti.

 

Öte yandan kırsalda yaşayan köylülerden halen kente göç etmemiş olanlar, artık tarımsal üretimin verimli bir geçim kaynağı olmadığı, hatta kendi ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmediği gerçeğiyle yüzleşti. Bunda, kentlerin giderek artan ürün talebine karşın, büyüyen aracılar zinciri nedeniyle, üreticinin kârının harcanan emeği karşılamayacak kadar düşmesi en büyük pay sahibi oldu.

Çizilen çerçevede, kırsalda yaşamak için gerekçelerin günümüz dünyasında giderek arttığı ortaya çıkıyor: Doğayla buluşmak, toprağa dönmek, kendine ve ailesine daha çok zaman ayırmak, stresten arınmak, gerektiğince üretmek, gerektiğince çalışmak ve birçok başka neden. Kentten kıra göçmeye yönlendiren sebepler dışında, kırsal üretim yeterliliğini sağlamak için mevcut köylü nüfusunu da korumak, desteklemek, yeni tarımsal teknolojilerle tanıştırıp yeniden üretmeye teşvik etmek de gerekiyor. Özetle kırsala dair olası bir gelecek senaryosunda hem kentten göçenleri hem de kırda kalanları çeşitli gerekçelerle bir arada görüleceğini hesaba katmak gerekiyor.

bottom of page